Yatağımdan doğrulduğumda tenime değen güneşin hüzmesine midir aşkım? Sabahın ilk ışıklarını seviyorum... Tatlı tatlı okşuyor sanki saçlarımı. Tiyatro perdesi gibi asılmış tülün arasından önce menekşelere uğrayıp oradan göğsümün tam ortasına yansıyor. İçimi ısıtıyor. Doğruluyorum yataktan. Beyaz geceliğimin yarısı vücudumda bir kısmı omuzlarımdan düşmüş sanki benimle değil. Fırlatıp atıyorum üzerimden. Bronz renkli bakır işlemeli aynada kendimi görüyorum. Kendimi en çok gecenin koynundan ayrılıp güneş beni aydınlatmışken seviyorum. Gözlerim derinleşiyor aynada... Bahar çiçeklerine düşen yağmur damlaları gibi parlıyor gözlerin... Bir rüzgar fısıltısı gibi... Dalgaların melodisi gibi... Yosun kokusu gibi... Hani çıkmaz sokaklardaki duvarlara kazınan yazılar gibi... Belki de kilise çanlarında dans eden meleklerin duası gibi... Ezan sesiyle uyanan bebeğin huzuru gibi... Kutsal topraklardaki kan gibi çöldeki fırtınanın ayazı gibi... Anlatamıyorum sana; seni ne kadar sevdiğimi... Lütfen kapat gözlerini tut sımsıkı ellerimi... Ruhum haykırıyor sana benliğim huzurunda...