... Günümüzde on oniki binyıl kadar önce başlayan yerleşik yaşama geçiş sürecinin içinde bulunduğumuz yüzyılın son çeyreğinde ne kadar sorunlu bir kentleşmeye dönüştüğünü hepimiz yaşayarak görüyoruz. İnsanlık tarihinde bir devrim olarak nitelenen ve gerçekten de çağdaş yaşamın pek çok sosyal ve ekonomik ögesinin temellerinin atıldığı yerleşik düzene geçiş evresinin insanlara mutluluk ve refah sağlayan dönemlerden sonra modern kentlerin yarattığı çözümü güç problemlerle boğuşan sancılı bir sonuca ulaşması uygarlığın gelişim çizgisinde bir anti-climax'i bir karşıt-zirveyi oluşturmaktadır. İnsanoğlu binyıllardır doğaya karşı verdiği mücadelesinden saki yenik çıkmak üzeredir. Toprağa bağlanmanın bu kadar kötü bir sonuçla noktalanması insanlık açısından herhalde bir başarı sayılmayacaktır. Kökleri eskiye dayanan sosyal olayları tarihsel perspektifleri içinde ele almak ve anlamak çözüm üretmek için en sağlıklı yoldur ve bunu aldıkları eğitim ve alıştıkları araştırma metodu nedeniyle en kolay yapabilenler de kuşkusuz eskiçağ bilimleriyle uğraşanlardır. Mimariden dinsel düşünceye kadar hayatın maddi ve manevi her alanı geçmişten günümüze birşeyler taşır. Geçmiş hiçbir konuda kapanmış bir sayfa değildir ve ondan bazı yansımaları yalnız bugünde değil gelecekte de bulmak olasıdır. Bu bakımdan çok kullanıldığı için anlamı aşınmaya uğramış olan "bugünü anlamak için dünü bilmek gerekir" sözü aslında çok değerli bir saptamadır ve geçerliliğini her zaman korumaktadır.