Düşman nara ve çığlıklarla birlikte çalıdan çalıya sıçrayarak yaklaşıyordu. Bir kurşun daha geldi Hacı Murat'ın sol böğrüne. Hendeğin içine uzandı beşmetinden bir bez parçası kopartarak yarasına bastırdı. Bu yara öldürücüydü. Öleceğini anladı. Anılar ve hayaller art arda hızla geçiyordu gözlerinden. Bazen pehlivan yapılı Abununtsal Han'ı kesik aşağı sarkan yanağını eliyle tutarak elinde hançeri düşmanının üstüne yürüdüğünü görüyor; bazen kurnaz uysal sesini duyuyor; bazen oğlu Yusuf'u karısı Sofiyat'ı bazen can düşmanı Şamil'in kırpışan gözleri kırmızı sakalıyla solgun yüzünü görüyordu.
Bütün bu anılar onun hayalinden geçiyor fakat içinde hiçbir duygu uyandırmıyordu. Ne acıma ne kin ne de herhangi bir heves. Bütün bunlar hiçti ve başlıyor ya da başlamış olması fark etmiyordu onun için. Bu arada güçlü bedeni henüz yaşamaya devam ediyordu. Kalan gücünü topladı doğruldu yaklaşan birine tabancayla ateş etti ve vurdu. Adam düştü. Hacı Murat daha sonra hendekten tamamen çıkarak hançeriyle topallayarak düşmana doğru yürüdü. Birkaç el silah sesi duyuldu. Tökezledi ve yere düştü. Birkaç milis coşkulu çığlıklarla düşen bedenin üzerine atıldı. Ama ansızın ölü sandıkları beden kıpırdadı. Önce kanlar içindeki papaksız tıraşlı başı kalktı sonra gövdesi doğruldu ve bir ağaca tutunarak ayağa dikildi. Öylesine korkunç bir hâli vardı ki koşarak gelenler donakaldılar. Derken titredi ağaçtan koptu ve boylu boyunca kesilmiş bir devedikeni gibi karın üstü yere kapaklandı. Artık kımıldamıyordu.