Diller insanın ve insanlığın hafızalarıdır. Bu hafızalardan otuz kadarının bizim coğrafyamızda olması bir tehlike değil tam tersine bir zenginliktir. Türkiye'de yerel dillere ilişkin yasakların giderek azalması dil hakları konusunda alınan yol bu bağlamda ülkenin demokratikleşme ivmesi ve çoğulcu yapısını sürdürmesi açısından dikkate değerdir. Ancak ülkenin geçmişinden gelen yasaklar dillere ilişkin bir önyargı da yaratmıştır. Değişim yasakları önemli oranda silse de yasaklı yılların izleri hâlâ toplumda hissedilmektedir. Coğrafyamız diller bahçesidir! Her bir dil Yaşar Kemal'in deyimi ile bu bahçenin bir çiçeği bir zenginliğidir. Kültürel çoğulculuk ülkenin kültürel ve kimlik barışını sağlayacak yegâne formüldür. Çünkü bu coğrafyanın kültürel hafızasını inkâr eden görüş bu ülkeye zarar vermiştir. Renksiz ve kokusuz yurttaşlar topluluğu modernizmin bir enkazıdır. Günümüzde bunun yarattığı kültürel ve kimliksel incinmeler daha iyi anlaşılmaktadır. Bu yüzyıl kimlikler ve kültürler yüzyılı olarak nitelendirilmektedir. Dolayısıyla zamanın ruhuna uygun olarak atılacak adımlar ülkemizde yeni yüzyılın karakterini de belirleyecektir. Türkiye'de yakın gelecekte dil ölümlerinin yaşanması öngörülmektedir. Bu çalışmada özellikle dil ölümlerinin önüne geçilmesinin yaşamsal önemine vurgu yapılmıştır. Ölecek olan her dilin aynı zamanda bir kültürün de ölümü olacağı unutulmamalıdır. Diller bahçesinde yaşanacak olan her ölüm Türkiye'nin kültürel mirasını eksiltecektir. Sanat edebiyat kültür ve düşünsel alanlardaki çeşitlilik birbirine bağlıdır. Dil bu çeşitliliğin merkezindedir. Bu yönüyle ele alındığında vuku bulan bir dil ölümü salt bir dil ölümü olarak kalmaz; bir halkın hafızasını bütün boyutlarıyla yitirmesine sebep olur. Bu yaşamsal meselenin anlaşılmasını dert edinen bu çalışmanın bu devasa sorunun çözümüne küçük bir katkı olmasını umut ediyorum.