Önce utanıyor sandılar. Sonra lâldır dediler. Varıp Onbaşı'ya sordular. Anladılar ki Nazlı'nın dili de var konuşması da ama ne onlar bilirlerdi Nazlı'nın dilinden ne de Nazlı onların... El kol işaretleriyle anlattılar Nazlı 'ya. Güldüler neye güldüklerini anlamadı Nazlı. Konuştular ne dediklerini de öyle... Gecenin geç bir vaktine kadar yankılandı köyün sesi Kaz Dağı'nda Ege Denizi'nde. Gece ilerleyince oynayanlar azaldı bacaklar daha yavaş büküldü. Daha çok yalpaladılar sağa sola. Sesler kısıldı.
Hamdi'nin sırtını yumruklayarak soktular içeri. Köylüler birer birer çekildiler evlerine. Birer birer söndü evlerin ışıkları.
Nazlı'nın babası sessiz suskun iki büklüm izledi olanı biteni. Kızını evlendirmişti; hiç tanımadı ğı bir köyde. Tanıdığı bildiği hiç kimsenin olmadığı bir yerde bilmediği oyunlarla gelin etmişti kızını. Bir başınaydı. Kızı da... Ne doğurup büyüten annesi vardı Nazlı'nın yanında ne kardeşleri... Ne kendi halayları çekilmişti ne de zılgıtları duyulmuştu. İkisi de kendini bildi bileli böyle bir düğün görmemişti. İkisi de seyirciydi ama düğün kendilerin indi.