Deniz kenarında bir taşın üstüne oturdu. Yüzünü çay toplayan kadınlara çevirdi. Onları izlerken kendi köyünde yoksulluk içinde yaşadığı yaşamını gözlerinin önüne getirdi:
Kardeşi Zelal ile toprak içinde oynadığı oyunları yalın ayakla çamur ve karlara bastığını yaz sıcağında damın gölgesine sığındığını düşündü. Ne geçmiş onu yalnız bırakıyor ne de kardeş acısı. Olup bitenler bir türlü onu yalnız bırakmıyor başka şeylerle meşgul olmasına müsaade etmiyordu. Olanları ne kadar unutayım diyorsa da bir türlü olanlar yakasını bırakmıyordu. Ne yapsa nereye gitse hep onunla olduğunu anlayınca tekrar dünyası kararıyor hiçbir güzellik onu mutlu etmiyordu. Onu içinden silip bir daha anmamak istiyordu ama içindeki sızı onu bırakmıyordu. Ne yapsa ne etse; yemekte uykuda hep o acı vardı yüreğinde. O yükü bir türlü yüreğinden söküp atamıyordu.
Dert omuzlarında bir yük olsa yorulduğun yerde bırakırsın. O beynini sürekli kurcalar kalbinde bir sızıdır. İçin acıyor kalbin sıkışıyor içindeki acı yüzüne vuruyor rengin soluyor. Mutsuzsun hiçbir şeyden haz duymuyor her yer sana dar geliyor. İster bir deniz kenarı ister bir eğlence yeri ya da kelebek ve kuşlarla beraber olduğun çiçeklerin arası; nereye gidersen git ne yaparsan yap; o hep seninledir. İçindeki sızı var oldukça! ...