Diyarı Dersim Osmanlı zamanında bile bu kadar çok askere tanıklık etmemişti. Yıl 1937'ydi ve dağ taş gökten yağmışcasına yerden bitmişçesine asker doluydu. Osmanlı'yı Birinci Cihan Harbini görüp de hala nefes alıp verenler büyük bir şaşkınlık içinde "Neler oluyor biz çok şey yaşadık da böylesini ne gördük ne duyduk" dediler. Sadece asker mi top vardı tüfek vardı; Munzur'un Aliboğaz'ın semalarında ise tayyareler uçuyordu. Puslu şafakların ılık yeline karışarak gümbürdeyen davul sesleri değildi top ve tüfek sesleriydi. Her yanı insan ayağı değmemiş en kuytu ormanları bile git gide derin bir korku sarıyordu. Çok geçmeden çatışma haberleri gelmeye başladı. Bıçak kemiğe dayanınca Dersimli çoluğunu çocuğunu geride bırakıp çareyi silaha sarılmakta buldu. Kadın erkek genç yaşlı... Zulme boyun eğmeyip de direnmeye ahdedenler... Sayıları çoğaldıkça çoğaldı... Bunlar ata toprağı Haydaranları Demenanları Akvanos'u Agvasor'u Zaxge'yi Sultan Baba'nın heybetli zirvelerini kendilerine mesken tuttular. "Sizin topunuz tayyareleriniz varsa bizim de düşmanların girip de diz çöktüremediği Pirlerimiz gibi vakur başı dik dağlarımız var" dediler...