Latin Amerika için çok şey söylenir ve bu zengin kültür dairesi çok farklı şekillerde tanımlanır. Mesela Eduardo Galeano'ya göre Latin Amerika "kesik damarların kıtasıdır." Zira kıtanın damarlarının kesildiği derin ve acı izler bırakan bir sömürge geçmişi vardır ki bağımsızlıktan iki asır sonra bile ekonomik siyasî ve toplumsal hayatta hâlâ bazı yaraların kapanmadığı gözlenir. Birçokları için gizemli uygarlıklara ev sahipliği yapmış "büyülü kıtadır" Latin Amerika. Gabriel Garcia Marquez ise 1982 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü kabul ettiği törende yaptığı konuşmasında; sadece kendi ülkesi Kolombiya'dan değil "büyük vatan" olarak nitelediği Latin Amerika'dan bahseder ve bölgenin o dönemdeki hazin halini tasvir eder. Marquez konuşmasını "yüzyıllık yalnızlığa mahkûm edilmiş nesillerin sonunda ve sonsuza kadar neden ikinci bir şansları olmasın" sorusuyla bitirir.
Marquez'in söylediği bu sözlerden otuz üç yıl sonra Latin Amerika'da bugün katmanlaşmış ve kronik bazı sorunlar tam olarak çözüme kavuşturulamamış olsa da 20. asrın son yıllarından itibaren iktidara gelen yeni nesil yönetimlerde ekonomik ve toplumsal meseleleri önceleyen bir irade ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda kalkınma refah ve toplumsal sorunlara vurgu yapan eklektik bölgesel ve yarı bölgesel girişimler belki de Latin Amerika'da ikinci bir şansın yakalandığına işarettir. Latin Amerika kaynak zenginliğinden dolayı sömürgecilik döneminden itibaren ve sonraları da jeopolitik nedenlere bağlı olarak bölge dışı aktörlerin her zaman ilgisini çekmiş bir coğrafyadır. Artık kendi dinamiklerinden ve güçlü aktörlerle kurduğu ittifaklardan destek alarak kalkınma yönünde değişen Latin Amerika ekonomik ve siyasî mülahazalar çerçevesinde gelecekte de ilgi odağı olmaya devam edecektir.