Nurhayat bir ona bakıyor bir elindeki çiçeklere bir de etrafına. Sonra
hiçbir şey demeden nasıl geldiyse öyle dimdik yürüyüp gidiyor. Fuat
felaket eşiğinde olduğunu hissediyor hissetmesine de neye yarar?
Güç bela çöküyor Saffet Bakkal'ın önündeki kaldırıma ve Nurhayat'ın
gürül gürül akıp gidişini seyrediyor. Çok sonra cin toniğe bandırdığı
özdeyişlerinden birini o ilk karşılaşmanın hatrına yumurtlayacak "Sen
daldan dala sekip ömür öyle geçecek sanarken biri gelir domdom
kurşununu alnının ortasına öyle bir yapıştırır ki daha da kalkamazsın."
Taşranın seyrekliği bungunluğu sakaleti... Sıcağı soğuğu habaseti
bitkinliği ve lafazanlığı. Deniz Arslan bildiği yerleri hatırladığı
insanları içinden çıktığı şehirleri anlatıyor. Konuşkan iştahlı deli dolu
muzip insanları... Dokuz doğurtan boğucu ahvali... Hiç kımıldamayan
bir duman gibi duran zamanı... Gün batımında gevezeleşen akşamları...
Yanlış mıyım Sağdeç?
Rehavet Havası gençlikten oralardan belli ki uzaklardan tenhalardan hikâyelerin havası... Bruce Springsteen bile bunu söylüyor. Bergman hepinize çilek gönderiyor. İlk kitap cıvıl cıvıl bir dil.