20. yüzyıl boyunca tıp ve teknoloji alanında meydana gelen gelişmelerle birlikte insan ömrü giderek uzamış ve yaşlılık sınırlı sayıda insanın deneyimleye bildiği bir ayrıcalık olma özelliğini büyük oranda kaybetmiştir. Aynı şekilde sanayileşme sonrası süreçle başlayan göç kentleşme çekirdek ailenin yaygınlaşması ve kadının istihdam piyasasında daha yoğun yer alması gibi nedenler doğum oranlarının da giderek düşmesini beraberinde getirmiştir. Yaşam süresinin uzaması ve doğum oranlarının azalmasıyla birlikte genel nüfus içinde yaşlı nüfusun oranı hızla yükselmiştir ve yaşlılara yönelik sağlık hizmetleri bakım hizmetleri ve sosyal hizmetlerin önemi giderek artmaya başlamıştır. Bununla beraber toplumsal yapıda yaşam pratiklerinde ve toplumun yaşlılık algısında meydan gelen dönüşüm ve aile gibi geleneksel refah sağlayıcı kurumların işlevini yitirmesi yaşlılara yönelik bakım ve sosyal hizmetlerin kurumsal olarak sunulmasını zorunlu hâle getirmiştir. Bu bağlamda modern hayatla birlikte yaşlılığın anlamının giderek değiştiğini söylemek mümkündür. Bireylerin yaşlanmasından çok toplumların yaşlanması ekseninde değerlendirilen yaşlılık bir "sorun" olarak algılanmaya başlamıştır. Bu yönüyle toplum açısından bir "yük" olarak algılanan yaşlılara yönelik sağlık hizmetleri bakım hizmetleri ve sosyal hizmetlerin farklı perspektiflerle ele alınması yaşlılık ve modern hayat arasındaki ilişkinin de daha net görülmesine katkıda bulunabilir. Bu noktadan hareketle kitap değişen toplum yapısı bağlamında yaşlılığın modernleşme süreciyle birlikte geçirmiş olduğu dönüşümü sosyolojik bir perspektifle sağlık hizmetleri bakım hizmetleri ve sosyal hizmetler ekseninde ele almaktadır. Bu bakımdan kitabın farklı disiplinlerden yaşlılık konusuna ilgi duyan akademisyenlere ve alanda çalışanlara katkıda bulunması umulmaktadır.