Anlaşılıyordu ki aziz ve bedbaht Türklüğün alnına yazılmış olan elemine yeni bir satır ilave için bütün cihan birbiriyle müsabaka ediyordu. Fakat Türkler artık o kadar çok bedbaht ve müteellim oldular ki bu elem destanına yeni bir satır ilave ettirmemek için yok olma tehlikesini bile göze almışlardır. İşte Çanakkale'de cihana hayretler bahşeden o müthiş ve akılları durduran harika müdafaa ve hücumu ilelebet yok olup gitmektense daha uzun zamanlar kaim olmak emeliyle çırpınan Türklüğün heyecan dolu ruhu doğurdu. Gelsin... Cihanın en namert milleti milletlerin ve belki bütün beşeriyetin mazideki ve hatta tarihin bütün devirlerinin yüz karası olan o alçak o hain millet de gelsin... Çanakkale'de akan Türk kanından seller belki biraz fazla akacak fakat daima aynı vakar aynı heybet aynı asaletle akan bu seller bu kudurmuş kitleyi Adalar denizinin mavi sinesine doğru sürüp götürecektir...
...Yarın belki beni de uzun asırlardan beri didiklenen ve parçalanan insanlığın zavallı bağrını deşmek bütün beşeriyetin ellerini ve yüzünü kızartan o kanlı boyalarla boyanmak ve süslenmek için bu sahnenin uğursuz kahramanları arasına sürecekler parçalayacağım... Ve belki parçalanacağım... O zaman sevdiklerimin ve beni sevenlerin el ele vermiş hayali temsilleri gözlerinden akan elem seline dudaklarından dökülen matem mersiyeleri karıştığı halde topraklar üzerine serilmiş kanlı ve genç mevcudiyetim üstüne kapanacaklar...
...Şu satırları zeminlikte yazarken Seddülbahir trajedisi kalpleri titreten fasılasız gürültülerle devam ediyor. Gecenin kalpleri donduran zulmeti içinde binlerce göz bir daha açılmamak üzere kapanırken arkalarında bıraktıkları vücutların gözleri de kanlı yaşlarla bir daha kapanmamak üzere açılıyor...