"Tıpkı bakışların gibi o ıssız gecede uçurum kenarında sevginin seline uğradık. İşte sırf bu yüzden bile bizi masal sanacaklar..." Seyit Oktay
"Hapishane Edebiyatı" kavramı tartışmalıdır. Zira biz zindandaki tutsaklardan hep ve sadece "içeriyi" anlatmalarını bekleriz. Ya da içeriden bir gözle "dışarının" anlatılmasını. Oysa politik tutsaklar anı bohçalarını asıl olarak dışarıda doldurmuşlardır.
İşte Seyit Oktay da hapishanede 20 yılını doldururken Ten'e cezadan Tin'e ezaya evrilen zindan koşullarına direnmiş ve o koşullarda üretebilmiş bir yazar.
Kendi gibi uzun yıllardır tutsak olan Doktor Ayhan Kavak'ın ifadesiyle: "Seyit Oktay destanı gergefe işleyen motiflerin inceliğiyle ele almakta. Bunu yaparken edebiyatın farklı disiplinlerini birlikte kullanmaktan geri durmamakta. Suyun berrak akışındaki ritmi yakaladığından onu okurken destandan şiir formatına dönüşen geçişlerin zarifliğinin kuşatıcılığını hissedeceksiniz. Modern çağlarda yoğun simgesel biçemde kotarılmış başarılı bir destan bizleri mefhumların manasında araştırmaya da sevk edecektir. Yazar yaralı coğrafyanın acılı ve makûs tarihini iç burkucu bir düzlemde dile getirirken; 'bu toprakların yazgısına kendi dilimce yorumlar getirmeye çalıştım' demekte."
Oktay bu çalışmayla zoru başarmış. Divan edebiyatından ninesinin mesellerine Dengbejlerden Acem ve Kürt edebiyatına kadar geniş bir alandan beslenmiş. Aldıklarını harmanlamış ve yeni sembol ve metaforlarla estetize ederek sunmuş.