Hz. Hüseyin'in 10 Muharrem 61'de Kerbela'da şehit edilmesi İslam dünyasının şahit olduğu en trajik olay olarak tarihteki yerini almıştır. Bu feci olay Hz. Muhammed'in vefatından sonra ortaya çıkan ve başlangıçta istişarelerle çözülebilen; ancak peyderpey artarak zamanla siyasi bir nitelik kazanan halifenin kim olacağı hususundaki tartışmaların bir sonucu olarak gerçekleşmiştir.
Peygamber torununun ve yanındakilerin Kerbela çölünde susuz bırakılarak katledilmesi sağ kalanların Şam'a iletilmeleri esnasında yaşananlar Müslümanların ortak matem konularının başında gelmektedir. Olayın gerçekleştiği Muharrem ayında yoğunlaşan bu matem asırlardır çeşitli pratiklerle canlı tutulmaktadır.
Önceleri tarih kitapları vb. kaynaklarda bir bölüm hâlinde yer alan Kerbela olayı daha sonra Maktel-i Hüseyin adı verilen müstakil kitaplarda işlenmiştir. Bu kitaplar Müslümanların Kerbela matemine motivasyonunu sağlayan en önemli kaynaklardır. Tarihî vakanın yer yer efsanevi unsurlarla dönüştürüldüğü maktellerin bilinen ilk örneğini Ebû Mihnef vermiştir. Kerbela olayını yaklaşık yüz yıl sonra sözlü kaynaklardan derleyerek nakleden Ebû Mihnef'in eseri sonraki maktellerin önemli kısmı için hem muhteva hem kompozisyon bakımından kaynak teşkil etmiştir. Muharrem'in ilk on gününde okunmak üzere on bölüm hâlinde kaleme alınan maktel bu yönüyle de sonraki maktelleri etkilemiştir. Çoğu Şii olan İranlıların siyasi sosyal ve kültürel hayatlarında ayrı bir yeri olan Kerbela olayı Hüseyin Vaiz Kâşifî'nin Ravzatü'ş-Şühedâ'sında estetiğin doruğuna çıkarılmıştır. 14. yüzyıldan itibaren Türk edebiyatında görülmeye başlanan maktel türünün bizdeki en başarılı örneğini ise Fuzûlî vermiştir. Kâşifî'nin eserinden hareketle yazılan Hadikatü's-Sü'eda mensur olmakla birlikte eser yer yer manzum parçalarla da süslenmiştir.