Bu kitap katliam-direniş yok etme-varoluş ikilemiyle tarihte yerini alan bir toplumun gerçeklerine ayna tutma amacıyla kaleme alındı. Bu bir anlamda 2000'li yıllardan sonra yakından gözleme fırsatı bulduğum bu insanlara bir minnet borcuydu. Kitap boyunca anlattıklarımdan da yola çıkarak sonuç bölümünde Êzîdîliğin ve Êzîdîlerin hâlâ doğru anlaşılmaya bu 'yalnızlık çemberi'nin kırılmaya ihtiyacı olduğunu yoksa günümüz dünyasının 'modern fermanları'ndan da kurtulamayacaklarını yazacaktım ki; Ağustos ayının başında yaşananlar hem bu kitabın sonuç bölümünü genelde de Êzîdî tarihinin akışını değiştirdi. 72 fermanla -2007 yılındaki Şengal saldırısını da sayarsak 73- ama aynı zamanda ona karşı direnişle anılan bu halk yine aynı topraklarda belki de vahşetin en ucubesine maruz kaldı. Bu kitabı elinize alıp okuduğunuz zamanlarda halen on binlerce Êzîdî göç yollarında olacak. On binlercesi acısını henüz tadacak. On binlercesi kaybettiklerinin yasını tutacak. Kutsal mekânlarına gidip 'IŞİD'den geriye kalanlar olmuşsa eğer' Tanrı'nın onları neden bir kez daha zulümle sınadığını soracaklar. Bu kez tarihî belgelere arşivlere ihtiyaç duymadan haberdar olduk bu soykırımdan. Soykırımın boyutları henüz tam olarak açığa çıkmadı. Ama şu tespiti net olarak yapmak mümkün; etnik kültürel ve demografik bir 'temizliği' hedefleyen bu saldırılar Êzîdîlerle ilgili tüm verileri altüst etti. Êzîdî inancını kültürünü onların gördükleri zulmü yeni bir araştırmanın konusu haline getirdi.