Bir medeniyet ve kültür timsali olarak Osmanlılık kullanılıyorsa eğer bu sıfatı 20. yüzyılda onun kadar hak eden ikinci bir şahsiyet daha var mıdır bilemiyorum. Osmanlılık bir taltif nişanı ise eğer onu son asrında ilk hak eden şahsiyet olarak Mehmet Akif'i gösterebilirim. Hatırasına hürmeten onu aslında asıl ve orijinal adı ile yani Muhammed Akif olarak isimlendirmek belki de onu anlayabilme ve anlatabilme gayretimiz için en güzel çıkış noktası olabilir.
Alfabemizin değişimiyle kelimelerimizi kaybedişimiz arasında ve tabii ki kavramları anlayamaz hâle gelişimizin neticesinde yitirdiğimiz bir imparatorluk kadar devasa bir mensubiyet ve aidiyet duygusudur ki bunları kendileri üzerinden anlatmaya çalıştığımız müstesna insanların en başında gelir Muhammed Akif...
Belki de sadece Arnavut bir Osmanlıdan bahsettiğimizi anlatabilseydik bugünkü nesle millet olmanın ne olduğunun mihenk taşı olabilirdi 'İstiklal Şairi'.
Bütün detayları ile hayatını bir usta ressama çizdirsek Muhammed Akif; göğsünde Osmanlı alnında vefa bileklerinde hamiyet ve ayaklarında İslam coğrafyası yazılı bir örnek portre olarak çıkardı karşımıza. Bütün bunların içinde ve özünde sahip olduğu iman ise onun âdeta eti-kemiği temiz fıtratı ise sinir sistemidir.
Akif'i yalnızca İstiklal Şairi olarak lanse etmek -bu sıfatın büyüklüğüne rağmen- ona hak ettiği değeri vermemekten ziyade bütün bir milleti bir hazineden mahrum etmek olur.
İşte bu kitap farklı gözlerden merhum Muhammed Akif'i tasvir etme gayreti gösteren ressamların portrelerinden oluşuyor. Tamamını üst üste yerleştirdiğinizde ortaya çıkan resim onu gösteriyor olacaktır.
Bu kitap her şeyden önce bir vefa borcunun bize düşen taksidinin ödenmesidir.