"...Mübadeleden önceymiş annem anlatırdı bre evlat Elaiussa derlermiş bizim oralarda "zeytin yetiştiren" anlamında. Fidan mi fidan buğday başağı teni tuzdan ve güneşten papatya sarısına dönmüş beline dökülen uzun mu uzun saçlari heeey gözünü sevdiğim günler ey ahh Elaiussa! Serez'in tüm delikanlıları koşarmış peşinden. Sepet sepet incirler bal sarısı kehribar üzümler renk renk çiçekler sererlermiş yollarına. Hem sadece Rum delikanlılari değil komşu köylerde oturan Türk delikanlılarda... Gençler birbirleriyle kanlı bıçaklı olmuşlar Elaussia yüzünden.
Yüzlerce yıldır barış içerisinde yaşayan köylüler birbirlerine selam dahi vermez olmuşlar. Anne babasi istemişler hemen evlendirelim bu kızi yoksa kan dökülecek ama Elaussia orali değil. Eee hikâye bu ya more gel zaman git zaman sevdaya düşmüş bu Elaussia hem de bir gönülde iki sevdaya. Bir gönülde iki sevda olur mu de me olur! Dedik ya hikâye bu!"
Katolikler Levantenler Laskiyeliler Marunîler Giritliler Çingeneler Şam'dan gelenler Beyrut'tan gelenler gelenler gelenler...
Onlar bu şehrin gerçek sahipleriydiler. Her biri dünyanın değişik yerlerinden gelip kurdukları bu ufacık sahil kasabasında aramıştı mutluluğu. Yalnız çıktıkları yolda hüzünbaz aşkların değil saf kalp çırpıntılarının mutluluğunu bulmuşlardı bu şehirde belki de...
Ve 118. Sokak onların türküsüdür aslında.