Oturup dizlerini çekip karnına doğru ellerini bağlıyor diz kapaklarına çenesini de boğazına yaslayıp zirvesine tırmanmaya başlıyor meçhulün. Unutmanın imkansız olduğunu biliyordu mesele bilmemekti hiçbir şeyi en başından. Yaşadığı sürece unutamazdı insan hiçbir şeyi biliyordu mezarında insan boyu ot bitse de unutamayacaktı. Hiç ara vermeden uyumak uyutmak istiyordu bütün yaşantısını bütün yaşanmışlıkları yaşanacağından korktukları ile beraber. Hiç hesap etmedi bedeni üç beş dem süren bir ayrılığın ruhunun ruhunu tutuşturacağını her nefesinin de aynı yangını körükleyeceğini. İçinde git gide karıyla boranıyla tozuyla toprağıyla alevlenen bir Şubat yanığı. Tek cümle dilinde; ?hiç ölmediğin kadar sadık hiç olmadığım kadar aşığım sana. Küçücük kaldım ufacık gittiğinden beri. Üstüme serçe konsa alıp götürür gücüm yetmez...' Karıncaların ayak seslerini duyuyordu. Geceyi kolay sabahı zor etmiş bir varlık güdüyordu zamanın dik yamaçlarında. Uyanmış ama doğrulamıyordu. Yattığı yerden penceresinin dışarısına uzatıyordu bakışlarınısanki bir mevsim değişmişti bir gecede. Ne bekleyen olduğunu anlamıştı ne beklenen. Herşey boş geliyordu yemek yemek su içmek uyumak. Anlam sıfatından sıyırmıştı cümle yaratığı. En ufak fısıltı bile deprem olup vuruyor beynine. Kilitlerini açacakşifrelerini çözecek tek anahtardı aslında o bir türlü durmayan tren.