İnsan olmak zor iştir. İnsan olmak sancılıdır. O sancılar yüzünden anlarsın bir yüreğin olduğunu. İşte şu karşıda kıvrım kıvrım kıvrılan dalgalar yüzlerini yırtan rüzgâra kızsalar da sahile vurunca anlarlar; Dünyanın kendilerinden ibaret olmadığını. Şu koca kâinat ve onu yoktan var eden zaman diye bir saat kurmuş başına. Hem bütün olarak hem tek tek herkesin saati yüreğinde tıkırdar. Her saniye bir yırtıcı kuş gibi gelir ve bir şeyler kaparak uçup gider. Vakit zamanın hedefidir. Zaman vakte akar bir nehir gibi. Niyette vakte kavuşmaktır zaten. Yüreğimiz bunu bilir lâkin aklımız küstahtır. İnkâr eder vakti yok sayar. Amma velâkin vaktinde en can alıcı yanı budur. Yırtarak girdiği zamana adını söyletmeye mecbur eder. Bir bakarsın ki yeminini bozmuş itiraf ediyorsun. Ne diyorduk benimle mi doluyor vakit ben mi vakte doluyorum? İşte burası bir muamma... Çoğum gitti azım kaldı. Kim bilir ne çok şey birikmiştir benden orda. Gidip onları yerleştirmek lazım... Şu yırtıcı kuşlar benden koparıp götürdüklerini nereye attılar nerede biriktirdiler? Acıydı da kör bir kuyuya mı attılar? Yâda tatlıydı da bir gül dalına mı bıraktılar? Belki bir ihanetin bir anlık kısmını koparıp götürdüler. Sonra hepsini bir araya getirip birleştirdiler. Kenarlarında içe doğru katlayıp belki koltuk altıma yerleştirip"Al bu sende kalsın" dediler. Benim vaktim yetmedi. Vakitte yaklaşıyor keşke yaptığımız ettiğimiz her şey sadece bir vakitte kalsa ve vakitte kaybolup gitse. Yok öyle değil işte zaman dönen bir çember gibi dönüyor dönüyor dönüyor...