Önümdeki zatın boynunun kenarından göz ucuyla bakayım derken bir an göz göze geldik. Kalemi elinden bıraktığı gibi üzerime doğru yürüdü. Önümde bulunanları yararak geçti ve boynumdan sıkıca tutarak diğer elinde bulunan dikenli budaklı ağaç dalını yüzüme çarptı. Zincir vurulmuş ellerimi ızdırap ile yüzüme doğru götürdüğümde ortaya çıkan sesler çadırın içinde yankılandı. Zincirin uçları da vücuduma çarparak ayrı bir acı oluşturdu. Ama en büyük acıyı babamın bu kaba hareketinden dolayı hissetmiştim.
Beni şiddetle ortaya çekti ve Allah'ın Resulü ile yüzyüze geldik. Olaylar çok hızlı gelişmiş şaşkınlıktan kimse müdahale edecek fırsat bulamamıştı.
"İşte Ey Muhammed! Üzerinde seninle anlaştığım antlaşma gereğince bana geri çevireceğin kişilerin ilki!" diye bağırdı babam.
Ben ve çevremdeki herkes Allah'ın Resulü'nün ne yapacağını merakla bekledik. Çok zor durumda olduğunu yüzündeki her mimik ele veriyordu.
"Biz barış ve antlaşma yazısını daha imzalamadık!" dedi ama babam gibi kurnaz ve akıllı bir kişiyi bu söylemle ikna edip beni yanında alıkoyabileceğine muhtemelen kendi de inanmıyordu.