İslâm inancına göre yüce Allah Âdem'i yarattıktan sonra ona öğretmenlik yaptı onu bilgilendirdi. Âdem'e verilen bilgi zamanın ve mekânın bilgisi idi. Bütün zamanların ve bütün mekânların evrenlerin bilgisi onun içine gizlenmişti. Eşyaların adları öğretilmişti ve o adlar kendilerinin tekabül ettiği eşya (bilim dalı) hakkındaki bütün bilgileri içine alıyordu. Bilgi öğretme işi ilk önce yüce Allah tarafından yapılmıştır ve insan diğer varlıklara maddesiyle değil bilgisiyle üstün gelmiştir. Melekler kendisine secde ettikten sonra Âdem onlara ders vermeye öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Melekler Âdem'in dersi yüzünden o zamana kadar ulaşamamış oldukları bir yücelik ve kutluluk elde etmiştir. Âdem'in gönlünün hiç bir yere sığmayan yüce Allah'ın sığabileceği kadar geniş olduğunu görmüşlerdir. Hz. Âdem'in yüceliği maddesinden
dolayı değil gönlünden ve bilgisinden dolayıdır. Âdem'in topraktan yaratılması o bilgilerin yüzünün örtülmesine neden oldu. Bu bakımdan insandaki bilgiyi doğrudan göremeyiz; onu görmek için o bilginin söz yazı ve görüntüyle kendisini açığa vurması gerekir; insanlar ancak bu şekillerde görünen bilgiyi anlarlar. Söz şekil görüntü koku var oluş ve yok oluş şekillerinde bu bilgi bizim duyu organlarımıza ve aklımıza ulaştığı gibi bu özelliklerin gerçeğin özünü kat kat örtüler altına alması ve duyu organlarımızın algı bozukluk ve özellikleri gerçeğin kendisine ulaşmamızı engeller. İnsanların aklındaki tortulardan oluşan bilgiler bazen gerçeğin anlaşılmasında
yararlı iş gördükleri gibi bazen de (veya bazı kişiler için de) gerçeğin anlaşılmasına engel olurlar. Bilgi kimine yeni bilgi ufukları açar kimine ise bütün bilgi yollarını tıkar. Bu bir şeyin kimine fayda kimisine zarar vermesi gibidir. Bu bakımdan bir insanın yapacağı ilk ve en önemli iş kendisini bilmektir. Gerçekten kendi varlığının özüne kendi içindeki sonsuz denize ulaşan Allah'ını da bilir çevresindeki pek çok şeyi de gerçeğe uygun şekilde anlar ve değerlendirir.