"Ağlayamamak diye bir dert de var işte! Başına gelenleri her daim içine atabilenlere ve hayatın kötü oyunlarına karşı muzipçe büyük roller yapabilenlere özgü bir dert... Bu insanı daha güçlü daha cesur yapabilir. Aynı yerlerde ayrı masalarda aynı yollarda ayrı duraklarda olduğumuzu unutmak çok acı olsa da... İşte yine tren senin durağından geçiyor öyle canım acıyor zorluyorum kendimi ama ağlayamıyorum."
Ali Karakaşlı ilk eseri "İçimdeki Kuşları Vurdular"dan sonra ilk öykü eseriyle "ağlayamayan kahramanları"yla karşımızda. Onun öykülerinde modern yalnızlığın köşeye sıkıştırdığı "insan" hem biraz "sert" hem de biraz "naif"... Hayata karşı "duruş"unu ayarlayamayanların da bozmayanların da dramını bulacaksınız. Ağlamak ve ağlamamak arasındaki "ince" kararsızlığı belki yeniden tadacaksınız. Zaten yazar da dizelerinde bizi bütün "bunaltıcı çaresizlikler" karşısında ""susmaya" "yutkunmaya" davet etmiyor mu?
"ağlamak borcu değildir böyle kederlerin
susmak ve yutkunmaktan ibaretmiş yaşamak."