İsmini Büyük İskender'den alan İskenderun bir liman kenti olma hüviyetine ancak Osmanlı'nın son döneminde kavuşabildi. Bununla birlikte İngilizler çok daha önceleri buranın önemini anlamış ve 1597 yılında Levant Company aracılığıyla İskenderun'da basit ticari tesisler kurmuşlardı. Hatta daha da ileri giderek burada bir konsolos vekilliği
ihdas etmişlerdi. Bu tarihten itibaren İskenderun âdeta Avrupalı tüccarların ikâmet ettiği bir ticari bağlantı noktası olarak uzun süre varlığını devam ettirdi. Evliya Çelebi'nin de belirttiği üzere 17. yüzyılın ortalarında Avrupalı tüccarların büyük ticari emtia depoları vardı. 19. yüzyılın sonlarına doğru İskenderun hızlı ve dikkat çekici bir gelişme gösterdi. Diyarbekir Mamuretülaziz ve Halep vilayetlerini dış dünyaya bağlayan limanı sayesinde hızla şehirleşen İskenderun'da 14 devlet temsilci bulundurmaktaydı. Ama burası aynı zamanda Ermeni çeteleri ve kaçakçılarının sıkça kullandıkları bir sevkiyat noktası hâline geldi. I. Dünya Savaşı'nın başlarında İngilizlerin yaklaşık dört asır önce
ticari amaçlarla yerleşmiş oldukları İskenderun'u işgal etmek için ciddi çabaları oldu. Hatta Çanakkale ile eş zamanlı olarak İskenderun'a çıkarma yapmayı düşündüler. Fakat savaş süresince bu mümkün olmadı. İskenderun ancak savaştan sonra İtilaf devletleri tarafından işgal edildi. Musul'dan hemen sonra işgal edilen Osmanlı toprağı olması buranın önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Elinizdeki bu kitap önemli bir liman şehri olan İskenderun'un I. Dünya Savaşı sürecindeki durumunu büyük güçlerin buradaki
faaliyetlerini ve savaştan sonraki işgal sürecini anlatmaktadır.