Öyle bir öyküler ormanı ki kah bir masal kah gerçek bir hayat hikayesi kah bir bilimsel tasvir. Prensesler tilkiler geyikler çiftçiler avcılar ırmaklar ağaçlar kargalar köpek balıkları... Hepsi de acımasız bir hayatta kalma içgüdüsüyle ama aynı zamanda düşmanca bir dünyaya karşı tek gerçek silah olan bir yüce gönüllülük ahlakıyla hareket ediyor. Tolstoy kendi arazisinde yaşayan köylü çocukları için okullar kurmuş onların sınır tanımayan düşgücünden bazen bize göre bambaşka olan bakış açılarından doğmuş öyküleri kağıda dökmüştü. Sayıları on ikiye varan okulların kapısında "özgürce gir özgürce çık" yazılıydı. Tolstoy'un öğrencilerine ve onların düşgücüne tanımak istediği özgürlüktü bu. Hayatının en anlamlı en mutlu deneyimi olarak hatırladığı bu dönemden bizim payımıza düşen hem çocuklar hem de yetişkinler için paha biçilmez anlatılardır.
Üç yaştan itibaren büyük küçük herkesin okuyabileceği veya dinleyebileceği metinler herkes için özellikle de ilk ve orta okul çağındakiler için benzersiz bir eğitsel değere sahip. Bir yandan da sadelik ve incelikleriyle
şaşırtıp gülümsetiyorlar bizi.
Geyik yavrusu bir gün annesine; "Anneciğim" demiş "sen köpekten daha iri ve güçlüsün üstelik kendini savunman için kocaman boynuzların var köpeklerden neden korkuyorsun?"
Geyik gülmüş: "Doğru söylüyorsun yavrucuğum. Ama işin kötü tarafı köpek
havlamasını duyar duymaz kaçmaktan başka bir şey düşünemiyorum."
Balıklar suda insanlar havada soluk alır ve yaşarlar. Balıklar kendileri hareket etmedikleri ya da suyun kendisi dalgalanmadıkça suyu ne görürler ne de sesini duyarlar. Biz de kendimiz ya da hava hareket etmedikçe havanın sesini duymayız.