Yangından sağ çıkan kalpler tıpkı bir kor gibi hâlâ yanıyordu. Acının içine kusulan zehir o kadar kuvvetliydi ki mürekkebin kabzasına doldurulmuş kan ile temiz sayfaya işlenen kızıl kelimelerin damarlarını oluşturuyordu. Yanlış bir toprağa ekilmiş bir çiçek toprağın altında ağlıyordu. Ben o çiçektim ağlıyordum. Zayıf nabız sesini duyuyordum.
Avuçlarına dudaklarımı bastırıyorum bir adamın; onlar o adamın avuçlarını öptüğümü sanıyorlar. Hayır ben o avucun içindeki yaşamı suluyorum. Bir adam düşüyor ağır çekimde dizlerinin üstüne. Bir yangın sönüyor. Koru avuçluyorum. Daha çok yanıyorum.
Bir örümcek ağının üstüne yağan yağmur dağıtır mıydı saatlerini o ağı yapmaya harcayan örümceğin arkasına Peygamber'i sakladığı mucizeyi? Dağıtmazdı. Beyaz bir file gibi örülmüş bir örümcek ağının içinde saklanıyordu ruhu. Dışarıda yağmur yağıyor örümcek ağının küçük pencerelerinden su damlaları kayarak akıyor zemine damlıyordu.