Yirmi yaşlarında bir genç olan Bihruz Bey'e babası öldükten sonra hatırı sayılır bir miras kalır. Zaten ziyadesiyle maceraperest bir yapıya sahip olan Bihruz Bey bu büyük mirasla birlikte daha da cüretkar yaşamaya başlar. Adeta bu mirasın hiç bitmeyeceğini sanan Bihruz Bey'in aldığı ve görenlerin gözünü kamaştıran arabasıyla pahalı şık elbiseler içide çevrede dolaşıp hava atarken keyfine diyecek yoktur. Bihruz Bey kış mevsiminde Süleymaniye'deki evinde otururken yaz mevsimini de Çamlıca'daki lüks evinde geçirir. Yine böyle şık elbiseler içinde arabasıyla Çamlıca civarında dolaşırken başka bir arabanın içinde ve görür görmez de aşık olduğu çok güzel sarışın bir kıza tesadüf eder. Bu güzel elbiseler giymiş pahalı arabanın içinde süzülerek oturan sarışını yüksek bir aileden sanan Bihruz Bey rüyalarını artık bu sarışınla süslemektedir. Ve her gün bir daha görmek arzusuyla bu sarışın kıza rastladığı yere gitmektedir. Nihayet kıza bir mektup verir. Bihruz Bey'in şiirler yazıp methiyeler sıraladığı sarışının adı gerçekte Periveş'tir. Ve bu Periveş'in binip dolaştığı araba kendisine ait değildir kiralıktır. Ayrıca kendisi saygın bir aileye mensup olmayıp üstelik düşkün ahlaksız bir kadındır. Aşık olduğu kadının gerçek yüzünü tanımayan Bihruz Bey kendisini nasıl acı bir sonun beklediğini bilmemektedir. Bu romanda bir sokak kadını uğruna bütün varlığını düşünmeden sorumsuzca harcayan ve nihayet düştüğü acı durumu farkettiğinde ise çok geç kaldığını gören Bihruz Bey'in kişiliğinde dönemin traji komik durumu ele alınmaktadır.