Sonra yine yağmur yağdı. Derecikler aktı sokaklardan. Şehirde trafik tıkandı. Zamanı yekpâre yaşayanlar için gece mi gündüz mü belli olmayacak denli pusluydu hava ışık; zamanı bölme ve adlandırmaya yarayacak veriler sunma işlevini yitirmişti. Asfaltın eğimine boyun eğmiş olan yağmur suları ne tarafa doğru akacaklarına karar verememenin karmaşasında buldukları delikten bir yerlere doğru akma çabasındaydı. Kırmızı ışık yeşil ışık sarı ışık peş peşe yanıp sönerken durup kalkan arabaların içindeki puslu havanın kışkırttığı bulanık ruh durumunun da etkisiyle homurdanmalar artmaya başlamış belki de duyabilenler için şehrin göklerini bu homurtuların bulutlarını yağmur bulutlarına karıştırarak daha da kesif bir hale getirmişlerdi. Üret tüket makinasının milyarlarca parçası tıkır tıkır işliyordu. Yan odadan gelecek olan dosyayı beklerken de bankodaki memurenin bezgin el hareketlerinin hızlanması için için için dileklerde bulunurken de insan şöyle ağız tadıyla beklemeyi ve sabretmeyi yaşayamıyordu. Üret tüket makinasına ev sahipliği yapan dünya denilen koca yuvarlak üzerinde milyarlarca parça tıkır tıkır işliyordu. İşleri tıkırındaydı sermâyedârların toplum mühendislerinin iyi giyimli semiz yercücesi tanrıcıkların.
Makine içinde makine makine içinde makine. Eh işte olmuştu "trum trum tiki tak / makinalaşmak / istiyorum" diyenin dileği. Makinalardan makine beğenilecekse patronlar savaş makinasını seçerlerdi. En kârlısı oydu ve üstelik otomatik daha otomatik en otomatik makinalarda daha az yerden bitmeye gereksinim duyulduğundan dolayı sayılarını azaltma işlevi de görüyordu bu "muhteşem" makine. Bir dokunulunca bin marifet seyredilebilen savaş makinaları işliyordu. Sömürü kanı geçmiş iliği de bitirmek üzereydi.
Sonra yine yağmur yağdı. Edebiyat Dergileri yeni sayıya hazırlandılar. Tıknefes de olsa yokuşu adımlamaktan vaz geçmiyorlar içlerine yerleştirdikleri umut çıkının ıslanıp çürüyüp yitmemesi için "kaddi bükük" de olsa yol alıyorlardı. Güya bu bu karanlık güzden "düz"e çıkacaklardı.