... Geyikler telaşla terk ederdi su başlarını
Uzun bir gölge gibi izlerdi bizi çocukluğumuz
İçinde karlı dağlar olan bir masaldan söz eden kadının kederi
İçimizdeki mühre benzerdi.
Bakışın masumiyetini yitirirdi
Aksayan adımlarımızda bir halkın yarım kalmış yolculuğu vardı
Asırlık bir zeytin ağacının altında konuşmamıza tanıktı rüzgâr
Güneş ışığını üflerdi ruhumuza...
Kalırdık sözcüklerin ağır yükü altında
Kırılan dalların sesi kılavuzumuzdu
Dururduk hızla akan bir nehrin kıyısında
Arınırdık kökleri acı olan sözcüklerle
Mavi dağlar beklerdi seni unutulmuş uygarlıklar
Dorukta unutulan su korurdu belleğini..."