İnsanın kendi varlığının mahiyetini anlamaya yönelik gayreti insanlık tarihi kadar eskidir. Ne olduğunu ve kim olduğunu ortaya koyabilmek için sayısız araştırmalar yapmıştır insanoğlu. Ancak ne tuhaftır ki yapılan incelemeler insanın ne veya kim olduğuna dair merakını gidermek yerine daha da artırmıştır. Bu merakın günümüze akseden bir yansıması da "Kierkegaard'a Göre Özne-Nesne İlişkisi" adını verdiğimiz çalışma olmuştur. Kierkegaard'ın düşünce dünyasının hakkıyla anlaşılması için onun özne nesne ve özne-nesne ilişkisine dair öne sürdüğü görüşlerin etraflıca ele alınması gerekmektedir. Bu eserin temel gayesi içinde bulunduğumuz çağda çok önemli bir felsefî sorun olarak karşımıza çıkan özne-nesne ilişkisini ve bu ilişkinin tezahürlerini Kierkegaard'ın ortaya koyduğu görüşler çerçevesinde izah etmek tir.
Kierkegaard gibi hayattan öç alırcasına yazan kaç düşünür vardır bilmek güç? Ama varoluşçuluğun temelini attığı iddia edilen bu düşünürün bütün benliğiyle ve varlığıyla kendini ifade ettiğini söylemek mümkündür. Kierkegaard sanki kaleminin mürekkebi olmuş ve kâğıda attığı her bir çizikte belki de kendinden bir parçayı oraya aktarmıştır diyebiliriz. İnsanların tekdüze yaşadığı ruh derinliğinin kaybolduğu kişilerin marka para servet güç kalite nitelemesine sahip nesneler tarafından esir alındığı maddî unsurların bütün benliğimizi kuşatıp bizi erittiği ve günden güne bizi yok ettiği günümüz dünyasında Kierkegaard'a kulak vermek gerekmektedir. Aslında onun nesnellik ve nesnel hakikate karşı çıkarak öznellik ve öznel hakikati temele alması içinde yaşadığı çağın insanına kendine dön ve kendine gel çağrısıdır.