Bugün tuhaf bir durum var: Hâlâ hükümranlığına devam eden "Laik sistem" artık Müslümanlar tarafından problem olarak görülmüyor. Hatta "Ben Müslümanım" diyenler arasında bile sanki yaşadığımız problemlerin ana kaynağı İslam'mış gibi sanki İslam'da hata varmış gibi "Laiklik olmasa bugünkü dirlik ve düzenimiz olmazdı" demeye getiren hal ve sözler duyuluyor. Bu hususta genel bir kanaate doğru yol alındığını görmek çok acı verici.
Oysa İslam'ın hakim olmadığı İslam'ın unutturulduğu; İslam ahlâkının İslam kültürünün İslam sosyal sisteminin İslami hukuk ve iktisat düzeninin ve bunlar gibi İslam'a dair her ne varsa onun geçersiz kılındığı hayata amir ve hakim olmadığı bir sistem içinde üreyen problemler İslam'dan değil; İslamsızlıktan Müslüman millete İslam'ın budanarak eksilterek hak ile batıl karıştırılarak sunulmuş olmasındandır.
Laiklik'i "sosyal barış"ı sağlayan bir çatı rolünde görme anlayışı Müslümanlar arasında önce fiilen sonra da kavlen kabul görmeye başlayınca "Laiklik nedir ne değildir?" sualinin cevabının yeniden verilmesi gereği hasıl oldu. Bu tanımlamanın ülkemizdeki "Laikleşme süreci"nin nitelikleri ve bu süreçte neler yaşandığı hangi zulümlerin yapıldığı zulmün ne tür bir vahşet boyutuna ulaştığı konularıyla birlikte sunulması elzem oldu.
Bu kitap işte bu zorunluluktan doğdu.