"Günün birinde ben olmanın ne demek olduğunu bulurlar belki."
Heinz Helle'nin felsefi romanının isimsiz anlatıcısı kız arkadaşını Atlantik Okyanusu'nun öte yakasında bırakarak New York'a gelmiştir yalnızdır ve yavaş yavaş görünmez bir krizin içine düşmektedir.
Kız arkadaşını sevmektedir ama sokakta yanından geçtiği her kadın yine de çekici gelmektedir. Tüm duygusal ve bedensel yaşantısının farkında olsa da davranışlarını değiştirememekte diğer herkesin yaşamla hiç zorlanmadan başa çıkmasına hayretle bakmaktadır. Daha da kötüsü beyni etrafını çevreleyen dünyayı hiç durmadan analiz etmekte bu da insanlarla herhangi bir etkileşime girmesini arkadaşlarıyla futbol maçı izlemesini işten arkadaşlarıyla bir şeyler içmesini kız arkadaşını teselli etmesini neredeyse imkânsız hale getirmektedir.
Bizsiz Dünya'nın isimsiz anlatıcısının hiç susmayan beyni insanın gündelik varoluşuna dair felsefi mücadeleleri tüm canlılığıyla adeta mikroskobik bir detaycılıkla ortaya koyarken bize şu soruyu soruyor: İnsanlarla ilişkilerimiz eylemlerimiz hatta zihinlerimiz bile böylesi yürek burkan bir gizemle doluyken yaşamayı nasıl başarıyoruz?
"Çok modern çok havalı çok acayip..."
Die Zeit