Kur'ân'ın Öğrettiği Kavramlar serisinin elinizdeki kitapçığında sûre kavramını Kur'ân'dan hareketle ele alacağız. Bilindiği üzere sûre denildiğinde akla elimizdeki mushafların 114 bölümünden her biri gelir. Ancak Kur'ân'daki kullanımlarına bakıldığında sûre kelimesinin bunu aşan bir anlam derinliği olduğu görülecektir. Elinizdeki kitapçıkta tespit edilmeye çalışılacak olan anlam dikkate alınmadan sûre kelimesinin geçtiği âyetlerin doğru bir şekilde anlaşılması pek mümkün olmayacaktır.
Geleneksel anlamda yani "mushafın 114 bölümünden her birine sûre denilir" şeklindeki bir kullanım kelimenin geçtiği bazı âyetlerin anlamlandırması ve izahında sıkıntılara sebebiyet vermektedir. Örnek olarak Türkiye Diyanet Vakfı'na ait mealde Hûd sûresinin 13. âyetine verilen anlamı aktaralım:
"Yoksa «Onu (Kur'an'ı) kendisi uydurdu» mu diyorlar? De ki: Eğer doğru iseniz Allah'tan başka çağırabildiklerinizi (yardıma) çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin."
Yukarıdaki mealin hemen devamında şu açıklama yapılıyor:
"Bu meydan okumanın Arapçayı en güzel bir şekilde kullananlara yöneltilmesi dikkat çekicidir. Daha sonra inen âyet-i kerimelerle bu miktar üç âyete kadar indirilmesine rağmen onlar buna da cesaret edememişler ve kılıçla karşılık vermek zorunda kalmışlardır. Bu sonuç Kur'an'ın Allah kelâmı olduğunun büyük bir delilidir."
Yukarıdaki açıklamada daha sonra inen âyetlerle on sûre üzerinden yapılan meydan okumanın üç âyete kadar indirildiğinden bahsedilmektedir.
Kur'ân'da ne bir âyet ne de üç âyet getirilmesine dair bir talep vardır. Bir âyette on sûre iki âyette de bir sûre getirilmesi talep edilmektedir. Muhtemelen Kur'ân'da en kısa sûrenin üç âyetten oluşmasından hareketle bir sûre getirilmesini talep eden âyetin aslında üç ayet getirilmesini talep ettiği düşünülmüştür.
Ancak söz konusu âyetlerde mesele bir ya da üç âyet getirme değil sûre getirme meselesidir. Bunun temelinde de sûre kelimesine Kur'ân'ın verdiği özel anlam vardır. Buna dikkat edilmediği için sûre kelimesinin geçtiği âyetlerle ilgili açıklamalar anlamsız olmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı'nca neşredilen Kur'an Yolu isimli tefsirdeki Hûd sûresinin 13. âyetiyle ilgili şu ifadeler bunun bir örneğidir:
"İnkârcılar Hz. Muhammed'in peygamber olduğuna inanmıyor Kur'an'ın bir vahiy ürünü değil kendisinin uydurduğu düzmece bir kitap olduğunu ancak insanlar tarafından kabul edilmesi için Allah'tan gelen bir vahiy olarak ileri sürdüğünü iddia ediyorlardı. 13. âyet onların bu iddialarına cevap vermekte ve bir insanın böyle üstün meziyetlerle donatılmış bir kitabı getirmesinin mümkün olduğuna inanıyorlarsa Allah'tan başka yardıma çağırabilecekleri yüksek düzeyli edip şair ve benzeri kimseleri de çağırarak Kur'an'ın tamamının değil sadece on sûresinin benzerini getirmelerini istemek suretiyle onlara meydan okumaktadır. Bu miktar Yûnus sûresinin (10) 38. âyeti ile Bakara sûresinin 23. âyetinde bir sûreye kadar indirilmiş olmasına rağmen Arapça'yı en güzel bir şekilde kullanan müşrikler buna cesaret edemedikleri gibi bir âyetin benzerini dahi yapamamışlardır."
Serinin daha önceki kitapçıklarında "kur'ân" kavramına dair bazı tespitler yapılmıştı ve Kur'ân'ın anlaşılmasında kur'ân'ın çok önemli bir kavram olduğuna dikkat çekilmişti. Elinizdeki kitapçıkta benzer durumun sûre kavramı için de geçerli olduğu görülecekti.
Dr. Fatih Orum