BİLİNMEYEN BİR KADININ MEKTUBU
Yaşama tutunmak zorunda kalırsam bu mektubu paramparça edeceğim ve her zaman yaptığım gibi sessizliğimi bilinmezliğimi korumaya devam edeceğim. Ancak bu mektup şu an elindeyse bil ki artık ölmüş olan bir kadının hayatını en başından son anlarına kadar sana adamış olan bir kadının hayat hikâyesini dinliyorsun.
Sözlerim seni korkutmasın sakın. Bu ölü kadın artık hiçbir şey istemiyor; ne sevgi ne acınma ne de bir teselli... Sadece tek bir şey istiyorum senden; şu an sana sığınan acımın bana söylettiği her şeye inanmanı.
Hepsine inan senden tek isteğim bu. Hem hiç kimse biricik çocuğunu ölüme teslim etmişken yalan söylemez.
OLAĞANÜSTÜ BİR GECE
Ailesinden kalan miras sayesinde lüks ve huzur içinde yaşayan genç bir adam giderek hiçbir şeyden zevk almamaya ve duyarsızlaşmaya başlar.
Sıradan bir pazar gününü at yarışlarında geçirmesi tesadüfen suç işlemesine sebep olur.
Suçun verdiği heyecan ve haz sayesinde duyguları tekrar harekete geçer ve insan olduğunun farkına varır.
Aynı günün akşamı yakınlardaki bir lunaparkta vakit geçirmeye karar verir ve alt tabaka insanların ziyaret ettiği bu yerde iç dünyasında bir aydınlanma yaşar.
SATRANÇ
Mirko Czentovic on iki yaşında yetim kalınca iyiliksever bir rahibin himayesine girmiştir. Zekâsından şüphe duyulan ve önemsenmeyen bu çocuğun tesadüf eseri bir satranç dehası olduğu ortaya çıkar.
Ve Mirko yıllar sonra dünya satranç şampiyonu olarak karşımızdadır.
New York'tan Buenos Aires'e gitmekte olan bir yolcu gemisinde; zengin bir adam Mirko Czentovic'e ücreti karşılığında bir el satranç oynamayı önerir. Önce zengin adama sonra hem izleyici hem oyuncu olarak katılan gemi sakinlerine karşı mücadele eden Mirko'nun yenilmezliği Dr. B. sayesinde sarsılır.
Dr. B. karşılaşmayı izlerken dayanamayıp oynayanlara karışınca şampiyonla karşılaşması için teklif yapılır. Oysa Dr. B. "satranç zehirlenmesi" denilen bir semptomu atlatmıştır ve satranç oynaması yasaklanmıştır.
Avusturyalı bir göçmen olan Dr. B. Gestapo tarafından esir edildiği günlere döner. Küçük bir odada günler haftalar aylar boyu esir tutulmuştur. Sorguya götürüldüğü bir gün rastlantı eseri ele geçirdiği küçük bir satranç kitabı sayesinde bu oyunun tüm inceliklerini öğrenmiştir. Önünde satranç tahtası veya taşları yoktur. Oyunu ilk başta tamamen kurgusal olarak zihninde daha sonra boyadığı ekmek parçalarıyla ve çarşafında oluşturduğu karelerle oynar. Kişiliği de tıpkı satranç gibi iki zıt renk olmuş kişilik bölünmesi yaşamaya başlamıştır. Serbest kalıp tedavi olduktan sonra bir daha satranç oynamaz
Ta ki o güne kadar.
Stefan Zweig'ın muhteşem bir kurguyla kaleme aldığı bu "kısa roman" ya da "uzun öykü"sünü bir solukta okuyacaksınız.