O yıl Annecy'ye bahar her zamankinden erken geldi. Kış ayları bitip karlar hızla eriyince kayak sezonu beklenenden erken sona erdi. Kentin üzerini örten bulutlar yerini masmavi gökyüzüne bırakmıştı. Vadiler rengarenk tomurcuk ve çiçeklere büründü. Böcekler yuvalarından çıktı. Rüzgar bedenleri nazikçe saracak kadar hafif esmeye başladı. Güneşin sıcaklığı rahatsızlık vermeyecek tatlılıktaydı. Güzel hava ile beraber Belediyenin parklara ve yeşil alanlara diktiği çiçeklerin kokuları birbirine karıştı. Charlotte güzel günlerin tadını bazen yaşıtı arkadaşlarla dışarda oynayarak bazen de babasıyla veya tek başına Lac d'Annecy gölü yakınlarında dolaşarak çıkartıyordu... Hayat normal akışında giderken beklenmedik bir olay sonucu her şey ters yüz oldu. Zavallı kız cennet yerine cehennemi yaşayacağını nereden bilecekti! Umut yüklü bir baharda tanıdığım gizemli kızdı. Yüzünde sıcak çocuksu bir bakış; heybesinde bir demet hayal ve yeni tomurcuklanmış mavi erguvan dallarının yaydığı büyüyü taşıyordu. Tanıdım ve çok sevdim. Günün birinde çekti gitti. O gideli yıllar oldu ama sanki dün gibi. Korkarım ki sonsuza dek dün gibi kalacak. Bundan sonra tek dileğim bir ömür boyu düşlerinin misafiri olabilmek. Zira O düşlerimin tek misafiri...