Bazen hepimiz hayatın kalabalığından sıkılıp yalnızlığımıza zihnimizin kuytu köşelerine saklanmış anılarımıza sığınıp kendi dünyalarımıza çekiliriz susarız ağlarız veya maskeler takıp kendimizi saklarız. Hayatın karmaşası bitmez tükenmez derdiyle boğuşmaya çalışırken gökyüzünü çamurla sıvarız kendimizi karanlığa ve kasvete bırakırız. Çoğunlukla bunun farkına varamayız gökyüzüne sıvadığımız çamurdan bazen güneş sızar ve o güneşin ışığına umut bağlayıp tutunuruz. Artık en kıymetlimiz gökyüzündeki çatlaklardan sızan güneşin altın saçlarıdır. Ölümler kavgalar kırgınlıklar ve doğruyu yalandan ayırt edemediğimiz dünyada çatlaklardan sızan güneş bize yaşadığımızı hissettirir. En büyük korkumuz da bir gün çatlakların kapanması ve güneşi tekrar göremeyecek olmamız olur. Ben sizlere benim küçük çamurla sıvanmış dünyamın çatlaklarından sızan güneşi anlatmaya çalıştım. Kalemimin yettiği yere kadar her mısra her cümle ona duyduğum sevgiyi özlemi ve hasreti anlatıyor. Hiç baharı görmeyen güz bahçeme baharı getiren lakin yokluğunda sonbahardan başka geriye hiçbir şey bırakmayan güneşimi kalemimin kâğıtla olan dansında mısralara saklanmış anılarımda her satırımda akan gözyaşımla dile getiriyorum. Güneşi andığım bu gönül aynamı sizlerin yüreklerine ve gözlerine sunuyorum.