O gün Aliye'nin yaşamının bir parçası olduğumu ve ona dokunduğumu aslında hemşirelik mesleğinin her hastanın ve ailesinin yaşamına ışık olmayı gerektirdiğini kimi zaman bir doğumun mutluluğunu kimi zaman kötü bir hastalığın hüznünü paylaşacağımız uzun ve özverili bir yol olacağını anlamıştım. Uzunca bir zaman sonunda kendi kendine nefes alıp verme fonksiyonu yeterli düzeye ulaşan Aliye solunum cihazından ayrıldı. Bu biz hemşireler için oldukça sevindirici bir gelişmeydi. Yoğun bakım ünitesinde tüm hemşire arkadaşlarımızla benimsediğimiz ve önem verdiğimiz davranış modeli hastalarımızla karşılıklı iletişim kuramıyor olsak da yapacağımız her uygulamayı basamak basamak hastalara anlatmaktı.
Bir gün hemşire arkadaşımız Aliye'nin trakeostomisini (nefes borusunun dışarıya açıklığını sağlamak için boğaza bağlanması) temizleyeceğini ifade edip trakeostomiyi kapattığında Aliye'nin bir kelime söylemeye çalıştığını ifade etti. Yoğun bakım ünitesinde tedavi ve bakım alan hastalar için bunun tam anlamıyla mucize olduğunu ifade etmek yanlış olmazdı.
İkinci güzel gelişme ise trakeostomi tüpünün çıkarılmasıydı... Hepimiz bu duruma çok ama çok heyecanlanmıştık. Artık Aliye konuşuyordu. Tek tek söylediğimiz kelimeleri söyleyebiliyor sayı sayıyordu bizimle. İlk defa çocuklarının fotoğraflarını gösterdiğimizde "Bak bebeklerin seni bekliyor Aliye" demiştik. Artık daha çok gayret etmeli ve iyileşmelisin demiştik. Gözlerinden damla damla yaşlar birer umut ışığı gibi süzülmüştü.