Leyla ile mecnun Ferhat ile şirin Aslı ile kerem... Aşkları dilden dile kulaktan kulağa yayılmış; yaşamları hikayelerle merak edenlere sunulmuş. Artık herkes tarafından tanınan çok büyük aşkların efsanevi kahramanlarıydı onlar.
Seher ile Mustafa da çileli yaşamlarında çok büyük ve fantastik bir aşk yaşamışlar; kader onları birleştirse de bir kavuşup bir ayrılmışlar. Aşkları sürekli anlatılmış gençlerin diline dolanmış ama yaşadıkları köyün sınırlarını aşamamış.
Burası öyle garip ve ilginç bir köydü ki; köy halkının hiç duyulmamış örf ve adetleri doğaüstü inançları garip inanışları vardı. Hüseyin dede lakabı ile bilinen yaşlı kâhini ve adını günah tepesi koydukları eski Ermeni Mezarlığı da bu köyü ilginç kılıyordu. Köyde biri öldüğü zaman tüm ahali toplanır ve tek tek helallik alınır; helal etmeyenlerin sayısı diğerlerini geçerse cenaze günah tepesine defnedilirdi. Burası sevilmeyen ve günahkar insanların öldükten sonra defnedildikleri bir yer haline gelmiş cehenneme açılan bir geçit oluşturulmak istenmişti. Üstelik cenaze yıkanmaz namazı kılınmaz ve adı günah tepesi olan bu yerde dua okunmazdı.
Ama buraya gömülenlerin ruhu rahat değildi ve dünya ile ahret arasında sıkışıp kalmıştı. Seher ile Mustafa işte böyle bir köyde yaşamıştı.
Onlar çok büyük ve ilahi bir aşkın hiç bilinmeyen âşıklarıydı...
"Galiba varlığın çekim alanına giren en ulvi acıydı aşk ve maddeyi manaya veren en cömert sancıydı... Ruhların çeşitli varlıklar arasında bölüştürülen süsüydü belki; belki ötelere yazgılı yitirişlerin özüydü... Kalp kalbe konan kelebek kanatlarında renk; kudümler de düşünüp neyler de ağlayan ahenkti aşk...'' (Şems)