Muallim Naci Mehmed Muzaffer Mecmuası'na bir roman içinde roman olarak başlar. Fakat ne yapacağını bir türlü bilemez. Önce Şeyh Gâlib ardından Âzâde Gâlib'den bahsederken araya bir sürü malumat sokar. Unutulmamalıdır ki o Ahmet Mithat'ın öğrencilerindendir. Ardından yeni edebiyatı ve kendi neslinde yeninin ne olduğunu anlatmak için bir hocanın ağzından konuşur sonra bu hocanın iki öğrencisiyle hem kendini hem de Recaizade Ekrem'i bir yere yerleştirmeye çalışır. O kadar çok şeyi bir araya toplar ki sonunda ortaya çıkan mecmua toparlanamaz bir hâle gelir. Kim bilir belki de bu nedenle eserini tamamlayamaz. Bu kadar çok şeyin iç içe girdiği bir eseri nasıl toplayacağını bilemez zaten roman da onun bilmediği bir türdür. Ancak eseri Türkçenin önemli bir romanının Araba Sevdası'nın ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Bu çok parçalı "risale" edebi bir tartışma olduğu kadar kişinin edebiyatla eğitimi ve formasyonu hakkında didaktik bir risaledir. Metnin hikâye kısmı ancak bu risaleye destek vermek üzere oradadır. Metnin asıl önemi dilin ve edebiyatın nasıl bir formasyon aracı olduğuna tanıklık etmesidir. Bu tanıklık belki de dönem aydınlarının henüz liberal ve seküler eğitimin nasıl olması gerektiğine dair fikirlerini oluşturdukları süreçte en kuvvetli geleneklerine şiir geleneğine yaslanma ihtiyacı duyduklarına işaret eder. Ondokuzuncu yüzyılda aydın olmanın olmazsa olmaz koşulu ne felsefe ne matematik ne de fen bilgisidir; birinci koşul iyi bir şiir eğitimidir.
Seval Şahin'in önsözü ve editörlüğünde bu ilginç metin hem Türk Edebiyatı tarihine hem de tür tartışmalarına önemli bir katkıda bulunuyor.
JALE PARLA