Sesin söze dönüşmeye zorlandığı o anlarda imdadımıza yetişen yürek okuyucuları bazen bizim söz ustası olmamıza gerek kalmadan düşünce kayığımızı bir çırak edasıyla kolayca açıklara taşıyabilir.
Güz taneleri romanı ise bitişlerin doğurduğu başlangıçların gelişim kaynağının yine bu bitişler olduğunu anımsatan geçmişin çıraklığından ustalığa bir dönüşüm hikayesi.
Aile bağı sevgi nefret bekleyiş ve ihtiyaçlar silsilesinde dağılıp kendi yörüngelerini bulmaya çalışan güz taneleriydi onlar...
Sıradanlık içinde yaşanan o denge huzurun adı konmamış türeviydi.
Hayalin kendilerine çizdiği coğrafyanın temelindeki özlemlerin giderek içselleştiği bir dünya.
Kimi zaman köy kahvesi düşleri sapla samanın ayrılmadığı bir hüzün balyası aşkın yakıcı tadının fırtınanın gücünü önemsememesi ve İstanbul'un derine çektiği yaşamlara tutunmaya çalışan insanların umutlarına kadar uzanan bir devinimin izlerini bulacaksınız bu romanda.
Vaktiyle fiske vurulan bazı değerlerin gün gelip çelme takması kaçınılmazdı.
Yaşam durağında iyi ve kötünün net çizgileri yoktu. Kederin anlamlandırdığı gülümsemenin onlara uzattığı yolu takip ediyorlardı sadece.
Kimi düşler insan doğurur kimi düşler insan yoğurur. Kimisi içinse yaşamsal tek avuntudur...