Tahta taburelerden birinin üzerinde oturur onun geçmesini beklerdi Erol. Karşıdan gelirdi tıkır tıkır tıpış tıpış öyle hanım hanımcık...
Dudakları alev alev yanaraktan iri ela gözlerinin etrafında kara sürmesiyle ayak uçlarına bakaraktan gelir Erol'un önünden geçerdi... Rüzgârından savrulurdu Erol kokusundan vurgun yemiş balıkçı gibi yamulurdu bir yana. Koca göbekli Aşçı Himmet'in kasığını kaşıya kaşıya kızın ardından bakıp da
"Ha buna bi gaysam da Allah sabah ezanıyla canımı alsa daa!"
demesi yok muydu öfkesinden dudaklarını kemirtiyordu Erol'a.
Derenin kıyısında bir alay köpek kancık peşindeydi. Boz olanı kancığı kapamış durup dinlenip iş görüyordu. Diğer köpeklerse çaresiz boz köpeğin madasının geçmesini bekleyecekti. Eee böyleydi bu işler güçsüz olanlar güçlü olanın madasının geçmesini bekleyecekti. Oysa güçsüz olanlar bir araya gelseler güçlerini birleştirseler ondan sonra ha bu boz köpeğin hakkından bir tamam gelseler sonra da kancığa atlama işini sıraya dökseler bu sayede herkes sebeplense... İt işte ha bu kadarcık şeyi akıl edemedikleri için it olarak kalmışlardı daa! Bok yiyen it olaraktan nam yapmışlardı...