Cem Mumcu'nun Binbir İnsan Masallarının Üçüncü Sayfa Güzeli adlı kitabı
42. öyküde sona ermişti. Elim sakatlanmadan önce ona bir başlık atmış
arkasını getirememiştim. Başlık dünya durdukça duracak öyküler idi. Her
satırını hayranlıkla ve şaşırarak okumuştum bu kitabın. Mumcu yazarlığımın
başından bu yana kovaladığım deliliği kısa cümleciklerle herkesin (?)
anlayacağı bir yalınlıkla psikiyatr olmasının da ona kattığı artılarla
kolayca dile getiriyordu. Kolayca dediğime de bakmayın; o kolaylığın nasıl
bir şey olduğunu ikinci kitabında 69. öyküde kaçırıyor ağzından: Bilmek ve
bilemek: Tüm bilgiler sadece buna yarayacak ve sonra bileğitaşından dökülen
tozlar gibi dökülecek. Geriye kalan bir tek keskinlik olacak iniltiyi
doğrayacak incecik testere bir tek... Unutmak yere dökmek üzere öğrenmek...
Mumcu'nun Muâllakta Arafta ve Düşlerde adlı bu ikinci kitabında da eş
biçemle süren bu iniltilerin kardaki ayak izlerine bakıyorum; Cem'in ne
tanrı baba ile ne de kendi babasıyla bir zoru olmasa da ben bu öykücüklerde
tümümüzün içinde var olan ancak S. Freud'un uygarlığının yılan uykusuna
yatırdığı deliliğin ve ölümlülüğün tradejisini okuyorum. Mumcu bu insanlık
trajedisinin arkeolojisiyle ne zaman bu denli içi içe geçti bu kazıda
kimlere çıraklık etti bu genç yaşta nasıl böyle karnavalesk bir ustalık
edindi bilemiyorum. Ancak dünya edebiyatında da ender rastladığımız
birbirinden çarpıcı ironilerin ışıltısıyla ilerleyen bu ilginç yazının
deliliğimizin evrensel mantığını olağanüstü doğru biçimde dokuyan bu ilginç
yazarın masallarına dünya durdukça duracak demekte haklı olduğuma
inanıyorum.