Cibril'le gelen vahye içten boyun büktüler.
Dikenleri gül bilip çöle sevgi ektiler.
Rahle-i tedrîsinde Server-i Enbiyâ'nın
Allâh'ın huzûrunda «vav» gibi eğiktiler.
Midelerini değil ruhlarını doyurup
Yöneldiler ukbâya nefsi dâra çektiler.
Mazlumun sırtındaki harar dolusu zulmün
Karanlığına doğan güneş gibi tektiler.
Küçüldükçe büyüyen büyüdükçe küçülen
Fakirin sofrasında tadımlık ekmektiler.
Cihad emri gelince; Bedir Uhud Hayber'de
Küffârın tepesine bulut olup çöktüler.
Ne elem ne kedere ne gama gözyaşını
Şehid olmadan şeyhe dönenlere döktüler.
Her biri bir çağlayan dağlardan birer misal
Maddede akıl kadar mânâda büyüktüler.
Değişmediler pula aldanıp yönlerini
Ahlâk ve fazîlette Hâbil'deki köktüler.
Nasiplenip Rasûl'den çölün kıble tarafı
Kini kibri gururu gönüllerden söktüler.
Geceye doğan yıldız paha biçilmez inci
Mâsivâ kervanıyla taşınmayan yüktüler.
Aldırmayıp zalimin türlü işkencesine
«Sırât-ı müstakîm»de elif gibi diktiler.
Görmedi böylesini dünya dünya olalı
Meleklerin övdüğü insanlardan ilktiler.
Seciyeleri yüksek gayeleri ulviydi
Onlar îmanlarıyla erişilmez göktüler.