Barış Andırınlı edebiyat dünyamıza taze bir soluk getiren romanı Kopoy'dan sonra Ajar'da da yalın bir dil ve dokunaklı bir öyküyle baş başa bırakıyor bizi. Birçok farklı mesleğin ardından sokak sanatçılığına soyunan kendine özgü sıradışı yeteneği olan bir kahramanın Anadolu'dan İstanbul'a uzanan tuhaf yaşamından sahneler izletiyor.
"Buraya ilk kez ayak basıyordum. Tekin yerler değildi. Küçüktüm. Babam fundalığı sınır çekmişti. Ötesini yasaklamıştı. Evi buldum. Tarlanın içindeydi. Tarla dediğim bahçe. Bir dönüm çorak arazi. Gül eksen taş büyür. Toprak yüzüne tükürür. Üzerinde tek göz bir kulübeydi. Sanki terk edilmişti. Kararmış ahşap. Çürümüş. Harap. Çatısı birkaç yerden bel vermişti. Kıyısı köşesi muşambayla yamanmış. Bir camı kırılmıştı. Kırık yer kartonla kapanmış. Etrafına paçavra tıkanmıştı. Önünden bir yol su akıyordu. Pis. Lağım. Kokunun üzerinden atladım. Kulübe yanında bir ip geriliydi. Don atlet entari asılıydı. İnsan yaşadığını öyle anladım. Kapıya geldim. Aralıktı. Ajar. İşte. Bütün ahlaksızlıklara davet çıkartıyordu. Musibeti buyur ediyordu. İttim. Açıldı."