Nisan başarılı reklamcılık kariyeri sayesinde kendisine sağlam ve konforlu bir yaşam kurduğunu zannederken tek bir fiskeyle hayatı darmadağın olur: Onca yıllık emeği hiçe sayılmış işinden kovulmuştur! Aynı gün eşininin de kendisini aldattığını öğrenir. "İşte birisi halıyı çeker gibi çekivermiştir hayatını ayaklarının altından."
İstanbul'dan ve yaşadıklarından sıyrılmak ister... Birkaç parça eşyasını bir sırt çantasına sıkıştırıp Hindistan'a bir uçak bileti alır bir de seyahat blogu açar: Sırt Çantalı Madonna... "Her zaman merak etmişti Hindistan'ı... O renkler müzik yemekler... O dışarıdan baktığında bir parçası olmak isteyeceğin canlı kaos." İlk durağı Delhi'den itibaren değişmeye başlar; gezginler farklı muhabbetler baştan çıkaran kokular ve uçarı erkekler onu kendisi ile yüzleşmeye zorlar. Nisan bütün hayatı boyunca -mış gibi- yapmaktan çok sıkıldığını fark etmiştir!
"Onun bir merdivene ihtiyacı yoktu. Asla olmamıştı... Bir kurtarıcıya yukarıdan sarkıtılacak bir ipe... Onun kim olduğunu hatırlamaya ihtiyacı vardı sadece. Gözlerini kapadığında sezdiği gerçekliği bulup çıkarmaya... Bir fil gibi isterse tüm dünyayı kucaklayıp havaya kaldırabileceğini bilmeye..."