İktidar ve mülk ilişkilerinin yozlaştıran etkisinden bağımsız salt bireysel ahlak arayışlarının yüzlerce yıldır yaşamakta olduğumuz krizi çözmeye yetmediği açıktır. Artık yapılması gereken bataklığı kurutmaya yönelmek ve iyi insan arayışından çok iyi sistem arayışına odaklanmaktır.
Toplumların huzur ve mutluluğu iktidar ve mülk yani siyaset ve ekonomi alanında eşitlikçi özgürlükçü ve çoğulcu yapılar oluşturma yeteneklerine bağlıdır. Bunu başaran toplumlar eğitimden sağlığa ekonomiden çevreye insan haklarından bireysel özgürlüklere hemen her alanda hızlı ve sürdürülebilir bir gelişme sürecine girerken bunu başaramayanlar sefalete ve esarete sürüklenmekten kurtulamazlar.
Yukarıdaki tespit bu çalışmanın temel tezini oluşturur. Bu tez sivil toplumdan devlete kamudan özel sektöre şehirden medeniyete gelişip serpilmenin yolunun başta siyaset alanı olmak üzere her alanda eşitlikçi özgürlükçü ve çoğulcu yapılar inşa etmekten geçtiğini savunur.
İddiamız odur ki; bireysel ve toplumsal iradesine sahip çıkamayan kişi ve toplumlar ne yaşadıkları coğrafyaya değer adına bir şey katabilir ne de anlamlı bir gelecek inşa edebilirler. Bu yüzden coğrafya olarak bir yol ayrımındayız: Ya sonuçlardan çok sebeplere odaklanarak ve gelişmenin dinamiklerini keşfederek kendimize geleceğiz ya da coğrafya olarak sefalet kriz kaos ve darbelerle boğuşmaya şahların ve sultanların elinde oyuncak olmaya ve kuralları belli olmayan savaş meydanlarında bozgun üstüne bozgun yaşamaya devam edeceğiz. Tercih bizim!
En kötüsü ise; bu gidişte ısrar etmemiz halinde çok uzak olmayan bir gelecekte sömürge ve mankurtlaştırmanın evrim geçirmiş bir şekli olarak ortaya çıkacak olan biyokimyasal aplikasyonlarla kontrol altına alınarak alt bir türe dönüştürüleceğiz. ...velev ki derelerimizden petrol aksın dağlarımızdan altın fışkırsın!