Önce camide binlerce cemaati görmemin ve sonra da kürkçüde yaşadığım deneyimin sebep olduğu beklenmeyen bir şevkle Türkiye'nin Başbakan'ı Celal Bayar ve Yasama Meclisi'nin Başkanı Adnan Menderes ile ilk görüşmemi yaptım. Kahvemizi yudumlarken büyük nüfusundan askeri gücünden ve en önemlisi 'İslam'ın aslanları' olarak yüzyıllarca süren tarihlerinden dolayı oluşturulmasında Türkiye'nin elbette çok belirleyici bir rol oynaması gerektiği Müslüman Milletler Birliği'nin kurulması planını açıkladım.
Hem Bayar ve hem de Menderes Pakistan'ın çabalarını onayladılar ve Adnan Menderes ilaveten şöyle dedi: 'Pakistan'dan gerçekten beklentilerimiz var. Allah'tan dileğim şudur ki dünyanın her tarafında Müslümanların uyanışına ülkenizin öncü olmasını sağlasın!' Aynı zamanda kendilerinin çok yavaş ve temkinli bir şekilde ilerleyeceklerini çünkü Kemal Atatürk'ün baskın mirasının ülkede özellikle şehirlerde hâlâ çok güçlü olduğunu ve İslam üzerinde güçlü bir şekilde vurgu yapılmasının şu anda gücü ellerinde tutanlar üzerinde şiddetli bir tepkiye sebep olabileceğini açıkça ifade ettiler.
O büyük Türk liderlerin hiç birisi o gün o tepkinin ne kadar şiddetli olacağı hususunda herhangi bir fikre sahip değildi ve (Başbakan Menderes ve iki Bakan'ı) kısa bir süre sonra darağacında şehadete yürüyeceklerdi.