Batılılar Müslüman ülkelerde politik gücün yeniden dirilmesini ve Müslüman sosyal ve entelektüel hayatında İslâm'ın ilk dönemlerdeki hâkim konumunu yeniden kazanmasını önlemek için ellerinden gelen her şeyi yapmaktadırlar. Savaşma araçları yalnızca politik değil aynı zamanda kültüreldir de... Müslüman dünyasında Batılı okullar ve eğitimde Batı kaynaklı yöntemler vasıtasıyla genç Müslüman kadın ve erkeklerin zihinlerinde sosyal bir doktrin olarak İslâm'a karşı güvensizlik tohumları ekilmektedir. İslâm'ı itibarsızlaştırma kampanyasındaki temel silah bilinçsiz bir şekilde kendi toplumumuzdaki tepkisel unsurlarca sağlanmaktadır. Çağdaş İslâmî bir devletin politik biçimlerinin ve yöntemlerinin kesinlikle İslâm'ın erken döneminde geliştirilen usulleri takip etme zorunda olduğu hususunda ısrar ederek (Kur'ân ve Sünnet'te en ufak bir ruhsat bile olmayan bir ısrar) Hz. Muhammed'in Mesajının bu durumdan vazife çıkaran "muhafızları" birçok eğitimli Müslümanın şeriatı günümüzde politik zaruretleri için pratik bir önerme olarak kabul etmelerini imkânsızlaştırmaktadır. Kur'ân'ın bütün buyruklarına aykırı düşecek bir şekilde cihad kavramını Müslüman yönetimin gayrimüslim bölgeler üzerinde saldırganca genişlemesinin bir aracı olarak görerek gayrimüslimlerin kalplerine korku tohumları ekmektedirler ve çoğu samimi Müslüman'ın böylesi bir eğilimin açık bir şekilde çağrıştırdığı insafsızlık düşüncesine karşı da tiksinti duymasına yol açmaktadırlar. Son olarak Şeriatın bizi hayatın bütün sosyal alanlarında İslâmî bir devletin Müslüman ve gayrimüslim vatandaşlar arasında gayrimüslimlerin zararına olacak şekilde ayrım yapmakla yükümlü kıldığını (yine Kur'ân-ı Kerîm veya Sünnet'te ruhsat verilmeyen) iddia ederek gayrimüslimlerin de içinde yaşadıkları ülkenin İslâmî bir devlet olabileceği düşüncesini soğukkanlı bir şekilde karşılamalarını imkânsız kılmaktadır.