Belirli bir sosyal grubun üyesi olan her bireyin doğumu ve ölümüne dair kaçınılmaz olgular eğitimin zorunluluğuna işaret eder. Her şeyden önce yeni doğmuş üyeler geleceğin temsilcileri olarak yardıma muhtaçtırlar; grubun yetişkin üyeleri ise bilgi ve deneyime sahiptirler. Daha da önemlisi bu olgunlaşmamış üyeler grubun yetişkin üyelerine sadece fiziksel anlamda bağımlı değildirler. Aynı zamanda ilgileri amaçları bilgileri yetenekleri ve pratikleri açısından da yetişkinlere ihtiyaç duyarlar. Aksi takdirde grubun kendine özgü yaşam tarzını sürdüremezler. İlkel bir kabilede bile yetişkinlerin başarısı olgunlaşmamış üyelerin kapasitesinin çok üzerindedir. Uygarlığın gelişmesiyle birlikte olgunlaşmamış üyelerin kapasiteleri ile yetişkinlerin gelenekleri arasındaki uçurum daha da derinleşmiştir. Yalnızca fiziksel anlamda gelişmek yaşamın yalnızca temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek duruma gelmek grubun yaşamını yeniden üretmek için yetersizdir. Birer üyesi olarak dünyaya geldikleri sosyal grubun amaçlarından ve alışkanlıklarından habersiz hem de oldukça uzak olan yeni nesil amaçların ve alışkanlıkların farkına varmalı ve aynı zamanda bu konulara aktif bir ilgi göstermelidir. Aradaki uçurumu ortadan kaldırabilecek tek güç eğitimdir.