Yağmurlu bir günde kerpiçten eve bir paket geldi. İçerisinde bir kavanoz kavanozda sarı altın liralar... O dul kadın için biriktirilmiş sarı altın liralar. Dul kadının hiç göremediği sarı altın liralar. Ağlıyordu büyükannem... Saçlarım ellerindeydi. Elleri terlemişti. O dul kadın kızkardeşiydi. Parasız bir şairi sevdi diye yaşlı bir adamla evlendirilmişti. Begonyalarda dillendirdi sembolleştirdi aşkını.
Her gün şafak göz kırptıktan tam bir saat sonra begonyaları sularken.. Sadece beş dakika sadece gözleriyle konuştu o adamla..
Gözleriyle elveda dedi adam... Bir gün sonra peşinden yalvardı Azraile puslu yollardan geçmek istedi mor kilidi açmak her gün.. Elleri kanasa da begonyalarla doldurmak salkımlı koca bahçeyi. Törede yazılmıştı dul kadını almanın kanunu... elli sarı altın lira.. altın liralar birikti birikti birikti... Elli altın lira tamamlandığı gün adam dünyadan göç etti. Büyükannem kavanozun içerisinden bir sarı altın lira çıkardı. Ellerimin arasına sıkıştırda ve fısıldadı kulağıma...
"Asla vazgeçme... Öleceğini bilsen bile.. istediğin şeyden asla vazgeçme!"