"İş hayatında rekordan rekora koştum. Sekiz yılda yirminin üzerinde iş değiştirdim. Yenilikten ve aramaktan hiç vazgeçmedim. Çünkü yaşayacak tek bir hayatım vardı ve ben onu mutsuz bir şekilde tüketmek istemiyordum. Vardı mutlaka benim de yapabileceğim bir şey! Bu kadar huysuz geçimsiz kavgacı şirret aksi (ay ne diyorum ben ya kendi kendimin gıybetini mi yapıyorum?) olamazdım herhalde.
Aradığım işi bulamadım ama koca buldum. Hem de aklımda evliliğin 'e'si bile yokken. Çocuklarla olan iletişim şeklim 'Aaay yerim seni tatlı şeeeaay'den saniyeler içinde 'Susturun şu çocuğu' nidalarına evrilirken damdan düşer gibi anne oldum. Kendimi arıyorken en olmaktan korktuğum yerdeydim! Çocuğumu zayi edeceğim galiba diye düşünürken bu dünyaya 'anne olmak' için geldiğimi fark etmemle birlikte yeterince gaza gelmiş olmalıyım ki aceleyle ikinci çocuğumu kucağıma aldım. 'Hayattaki tek rolün annelik olmamalı bunca zaman beklediğin yeter kadın şimdi de çocukların büyümesini bahane etme hadi kalk bul kendini' dedim bir gün. O gün bugündür ayağı yanmış it gibi koşuyorum evin içinde."
Özlem Açar bir yazar çizer mutlu bir eş ve iki çocuklu bir anne olarak kendi yaşamı üzerinden hepimizin yaşamına ışık tutuyor. Özellikle kadınlara içinde bambaşka dünyalar yaratan en özel varlıklara sesleniyor: "Anne olunca bırakma hayallerinin peşini hatta daha sıkı tutun onlara. Öylece geçip gitme bu dünyadan bir iz bırak. Üret bir şeyler yap. Üreten kadın mutlu kadındır ve mutlu anneler mutlu çocuklar yetiştirir."