Madam Prie'ydi o. Tüm Fransa'nın önünde diz çöktüğü saray ahalisinin bir tebessüm görebilmek için türlü türlü şeyler yaptığı bir devrin en kudretli kadını...
Ne olmuştu da gözden düşmüştü birden böylesine?
Niçin nefes almayı bile unutan bu topraklara sürgün edilmişti?
Dostu değil miydi tüm saray?
Güç sahibi herkese bu ihtişamın kapılarını o açmıştı oysa.
Öyleyse neden kimse geri dönmesine yardım etmiyordu?
Kanında gezinen tutkulu coşkuyu adından büyük kibrini insanları aldatmaya duyduğu hevesi doyuramıyordu bir türlü. Bu şekilde devam ederse aklını kaçıracaktı.
Ya dönmesi ya da ölmesi gerekiyordu.
Peki ne olacaktı; o ihtişamlı günlere mi dönecekti
yoksa tarihin tozlu sayfalarına mı gömülecekti?
Zweig bu eserinde insanoğlunun en derin noktalarına dokunup tutkularımızın sevilme ihtiyacımızın ilgi ve alaka görmeye duyduğumuz arzunun bizi nerelere sürükleyebileceğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.